Marcus Aurelius ve Stoacılık
Abdullah Bağatır
Marcus Aurelius, Roma İmparatorluğuna altın çağını yaşatmış, sadece askeri
ve siyasi zaferleriyle değil, düşünceleri ve kişiliğiyle de çağının ötesine uzanabilmiş
olağanüstü bir kişilik. 121 yılında doğan ve 161 yılında tahta çıkan Aurelius’u bu kadar
değerli kılan şey edebi kişiliğiyle aktardığı insan ve insan ruhunu kavrayışıydı. Çağının
en kudretli insanı olan bu filozof, sahip olduğu güce rağmen bu gücü kötüye
kullanmaması, dünyevi zevklerin esiri olmaması ve benimsediği stoacı düşünce ile
örnek bir yaşam sürmüştü. Fakat Aurelius’un hayatının ve düşünce yapısının daha iyi
anlaşılabilmesi için öncellikle stoacı düşüncenin açıklanması gerekmektedir.
Stoacılığın kökenleri m.ö 3. Yüzyılda Atina’da atılmıştır. Stoacılığın temelleri, evrenin bir tür düzen ve akıl tarafından yönetildiğine inanır. Bu düzen veya akıl stoacılar tarafından “logos” olarak adlandırılır ve evreni her anlamda kapsar. Stoacılara göre insan bu düzenin bir parçasıdır ve insan bu düzene göre hareket etmelidir. Stoacılığın en temel ilkesi, doğaya uygun yaşamaktır. Felsefelerinin temel hareket noktası budur. Burada kastedilen doğa, evrenseli kozmik bir düzene karşılık gelmektedir ve stoacı düşüncede doğa, tanrı kavramını karşılamaktadır.
Stoacı düşüncenin bir diğer dayanak noktası ise “erdem” kavramıdır. Stoacı düşünce erdem kavramını birbirleriyle ilişkili olan şu dört temel başlık üzerinden değerlendirir: Bilgelik, Ölçülülük, Dürüstlük ve Cesaret. Ancak bu dört ilkeyi kendisinde birleştirebilen kimse erdemli olmaktadır. İnsan hayatında ve toplumda öneme sahip olan ve “iyi” olarak tanımlanabilecek yegâne şey erdemdir. Erdemsizlik “kötü” olan tek şeydir. İnsan, hayatını işte bu erdeme göre yaşamalıdır. Stoacılar, geri kalan he şeyi “kayıtsız” olarak görür. Güç, mevki, şöhret gibi kayıtsız şeyler yerine ve kişiye göre hem erdem için kullanılabileceği gibi, erdemsizlik içinde kullanılabilir. Bu sebeple stoacılara göre insan, erdem dışındaki her şeye karşı “kayıtsız kalmalıdır”. Kayıtsız kalmak, sözlük anlamı olarak kendini kaptırmamak, önemsememek gibi anlamlara gelir. İnsan, hayatta karşılaştığı olaylar, acılar, sevinçler gibi duygular veya güç, para, mevki gibi zenginlikler ve felaketler, sakatlıklar, fakirlik gibi yoksunluklar karşısında kayıtsız kalmalıdır. Ancak bu şekilde insan hayatın vahşetine karşı sağduyuyu koruyabilir, ölçüsüz iyimserlik ve kötümserliğe kendisini kaptırmaz.
Marcus Aurelius’u bu kadar önemli kılan şey yukarıda açıklanan stoacı düşünce tarzını kendi hayatında başarılı bir şekilde uygulamasıdır. Aurelius Sıradan bir insana insana göre oldukça fazla sorumluluğa ve güce sahip olduğunu, vereceği kararların hükmü altındaki yüz binlerce insanın yaşamını etkileyebileceğinin farkındaydı. Sefer sırasındaki sabırsızlığı emrindeki binlerce askerin hayatına mal olabilirdi. Öfkesini kontrol edememesi masum insanların cezalandırılmasına sebep olurdu. Dünyevi zevklere kendisini kaptırıp umursamazlığı ve tembelliği sonucu halkının yoksulluk ve sefalet çekmesine yol açabilirdi. İmparatorluğun en güçlü adamı olarak kendisini tüm bunlardan alıkoyabilecek, emirlerine karşı gelip ona dur diyebilecek kimseler mevcut değildi. İşte Aurelius’u bu kadar etkileyici kılan hususlardan biriside budur. Pek çok insanın duygularına ve zararlı zevklere, sefaya kendisini kaptırmamasının sebebi daha en başından o zevklere ulaşamıyor oluşudur. Aurelius ise döneminin en güçlü insanı olmasına rağmen tüm bu zevklere karşı kayıtsız kalabilmiştir. Duygularına teslim olmamış, aklın yolunu terk etmemiştir. Marcus Aurelius hakkında değinilmesi gereken bir diğer husus ise duygularını bu kadar kontrollü yaşamasının en önemli sebebi olan “negatif görselleştirme” metodudur. Aurelius sık sık olabilecek en kötü senaryoyu, başına gelebilecek en kötü durumu zihinlerinde canlandırarak bu canlandırmanın yarattığı duygu ve düşüncelerle endişelenmeden kalabilmeyi pratik ederdi. Bu sayede, başına kötü ve acı verici bir olay geldiğinde sakin kalabiliyor ve kötü olayların kendisi üzerinde yarattığı psikolojik ve zihinsel yükle daha kolay başa çıkabiliyordu.
Stoacı ahlakın ve düşüncenin 2000 sene önce yaşamış olan bir İmparatordan günümüzdeki sıradan bir insana kadar pek çok farklı insan tarafından benimsenebiliyor oluşu stoacı düşüncenin ne kadar sağlam temellere dayandığının ve sahip olduğu eşitlikçi ve adil söylemlerinin ne kadar güçlü olduğuna işaret etmektedir. Marcus Aurelius binlerce sene öncesine ait olan ve sadece kendisi için kayıt altına aldığı düşüncelerinin günümüze toplumuna ulaşabilmesi ve günümüz insanlarına yol gösteriyor oluşu takdire şayandır. Marcus Aurelius, gerek erdemli bir insan olmak konusundaki düşünceleri, gerek hayatını yaşayış tarzı, gerekse de insan ruhunu ve doğasını kavrayışıyla insanlığın unutulmaması gereken bir değeridir.
Kaynakça:
Aurelius, M. (2019). Kendime Düşünceler. İstanbul: Marcus Aurelius.
Brun, J. (2022). Stoa Felsefesi. Ankara: İLETİŞİM YAYINLARI.
Stoacılığın kökenleri m.ö 3. Yüzyılda Atina’da atılmıştır. Stoacılığın temelleri, evrenin bir tür düzen ve akıl tarafından yönetildiğine inanır. Bu düzen veya akıl stoacılar tarafından “logos” olarak adlandırılır ve evreni her anlamda kapsar. Stoacılara göre insan bu düzenin bir parçasıdır ve insan bu düzene göre hareket etmelidir. Stoacılığın en temel ilkesi, doğaya uygun yaşamaktır. Felsefelerinin temel hareket noktası budur. Burada kastedilen doğa, evrenseli kozmik bir düzene karşılık gelmektedir ve stoacı düşüncede doğa, tanrı kavramını karşılamaktadır.
Stoacı düşüncenin bir diğer dayanak noktası ise “erdem” kavramıdır. Stoacı düşünce erdem kavramını birbirleriyle ilişkili olan şu dört temel başlık üzerinden değerlendirir: Bilgelik, Ölçülülük, Dürüstlük ve Cesaret. Ancak bu dört ilkeyi kendisinde birleştirebilen kimse erdemli olmaktadır. İnsan hayatında ve toplumda öneme sahip olan ve “iyi” olarak tanımlanabilecek yegâne şey erdemdir. Erdemsizlik “kötü” olan tek şeydir. İnsan, hayatını işte bu erdeme göre yaşamalıdır. Stoacılar, geri kalan he şeyi “kayıtsız” olarak görür. Güç, mevki, şöhret gibi kayıtsız şeyler yerine ve kişiye göre hem erdem için kullanılabileceği gibi, erdemsizlik içinde kullanılabilir. Bu sebeple stoacılara göre insan, erdem dışındaki her şeye karşı “kayıtsız kalmalıdır”. Kayıtsız kalmak, sözlük anlamı olarak kendini kaptırmamak, önemsememek gibi anlamlara gelir. İnsan, hayatta karşılaştığı olaylar, acılar, sevinçler gibi duygular veya güç, para, mevki gibi zenginlikler ve felaketler, sakatlıklar, fakirlik gibi yoksunluklar karşısında kayıtsız kalmalıdır. Ancak bu şekilde insan hayatın vahşetine karşı sağduyuyu koruyabilir, ölçüsüz iyimserlik ve kötümserliğe kendisini kaptırmaz.
Marcus Aurelius’u bu kadar önemli kılan şey yukarıda açıklanan stoacı düşünce tarzını kendi hayatında başarılı bir şekilde uygulamasıdır. Aurelius Sıradan bir insana insana göre oldukça fazla sorumluluğa ve güce sahip olduğunu, vereceği kararların hükmü altındaki yüz binlerce insanın yaşamını etkileyebileceğinin farkındaydı. Sefer sırasındaki sabırsızlığı emrindeki binlerce askerin hayatına mal olabilirdi. Öfkesini kontrol edememesi masum insanların cezalandırılmasına sebep olurdu. Dünyevi zevklere kendisini kaptırıp umursamazlığı ve tembelliği sonucu halkının yoksulluk ve sefalet çekmesine yol açabilirdi. İmparatorluğun en güçlü adamı olarak kendisini tüm bunlardan alıkoyabilecek, emirlerine karşı gelip ona dur diyebilecek kimseler mevcut değildi. İşte Aurelius’u bu kadar etkileyici kılan hususlardan biriside budur. Pek çok insanın duygularına ve zararlı zevklere, sefaya kendisini kaptırmamasının sebebi daha en başından o zevklere ulaşamıyor oluşudur. Aurelius ise döneminin en güçlü insanı olmasına rağmen tüm bu zevklere karşı kayıtsız kalabilmiştir. Duygularına teslim olmamış, aklın yolunu terk etmemiştir. Marcus Aurelius hakkında değinilmesi gereken bir diğer husus ise duygularını bu kadar kontrollü yaşamasının en önemli sebebi olan “negatif görselleştirme” metodudur. Aurelius sık sık olabilecek en kötü senaryoyu, başına gelebilecek en kötü durumu zihinlerinde canlandırarak bu canlandırmanın yarattığı duygu ve düşüncelerle endişelenmeden kalabilmeyi pratik ederdi. Bu sayede, başına kötü ve acı verici bir olay geldiğinde sakin kalabiliyor ve kötü olayların kendisi üzerinde yarattığı psikolojik ve zihinsel yükle daha kolay başa çıkabiliyordu.
Stoacı ahlakın ve düşüncenin 2000 sene önce yaşamış olan bir İmparatordan günümüzdeki sıradan bir insana kadar pek çok farklı insan tarafından benimsenebiliyor oluşu stoacı düşüncenin ne kadar sağlam temellere dayandığının ve sahip olduğu eşitlikçi ve adil söylemlerinin ne kadar güçlü olduğuna işaret etmektedir. Marcus Aurelius binlerce sene öncesine ait olan ve sadece kendisi için kayıt altına aldığı düşüncelerinin günümüze toplumuna ulaşabilmesi ve günümüz insanlarına yol gösteriyor oluşu takdire şayandır. Marcus Aurelius, gerek erdemli bir insan olmak konusundaki düşünceleri, gerek hayatını yaşayış tarzı, gerekse de insan ruhunu ve doğasını kavrayışıyla insanlığın unutulmaması gereken bir değeridir.
Kaynakça:
Aurelius, M. (2019). Kendime Düşünceler. İstanbul: Marcus Aurelius.
Brun, J. (2022). Stoa Felsefesi. Ankara: İLETİŞİM YAYINLARI.